1. KEMET İNANÇLARININ ANA HATLARI
Aşağı ve Yukarı Kemet’in birleşmesinden önce yerel birçok kült vardı ve her kabile farklı birkaç tanrıya tapardı. Birleşme sürecinin sonunda bu kültler Kemet İmparatorluğunun dinini oluşturmuştur. Bu sistem her kabilenin inançlarından izler taşıyordu. Ayrıca, bir savaş sonrasında, yenen kabile, yenilen kabilenin tanrısını da kendi panteonuna katıyordu. Birleşmeyi gerçekleştiren Birinci Hanedanın koruyucu tanrısı Hor, en büyük tanrı olarak kabul edildi. Grek belgelerinde Horus olarak geçen (ve girişte belirttiğimiz nedenle, bu adla daha çok tanınan) şahin başlı Hor bir gök tanrısıdır. Ayrıca firavun da yaşayan Hor sayılır.
Hor kültünün yanında Set kültü de halk kitleleri arasında varlığını korumuştur. Yukarı Kemet’de yaygınlığını koruyan Set kültü Hanedanlar zamanında da devam etmiş, özellikle de İkinci Hanedan zamanında Set bir süre Hor’un yerine en büyük tanrı olarak tanınmıştır. Hor ile Set arasındaki bu çekişme sonraki dönem mitolojisine de yansımıştır. Set kültü Kemet’te uzun süre varlığını sürdürmüş ve daha sonra göreceğimiz gibi, Set kötü güçlerin temsilcisi olmuştur. Kemet’in arkaik dönemi-ne baktığımızda farklı yerlerde farklı tanrıların önem kazanmış oldukları görülmektedir. Ayn-üş Şems’te Ra, Memfis’de Ptah, Busiris’de Usir önemli tanrılar arasındadır. Ayn-üş Şems yaradılış efsanelerine göre, Atum/Ra tek bir erkek tanrı olduğu için, ancak mastürbasyon yolu ile başka varlıkları meydana getirmiştir. Piramit metinlerine göre, “Atum/Ra erkeklik organını elleri arasına alıp, fışkırtarak ikizleri meydana getirdi: Şu ve Tefnut.”
.
2. MİTOLOJİ
Adını “kaldırmak” anlamına gelen bir sözcükten alan Şu, Yunan mitolojisindeki Atlas gibi gökyüzünü taşır. Aslında Şu havayı temsil etmektedir. Tefnut ise Şu’nun ikiz kardeşi olduğu gibi aynı zamanda karısıdır. Kökeni daha eskiye hatta güneş kültüne dayandığı sanılan Tefnut daha çok havadaki nemi ve yağmuru sembolize eder. Bazı metinlerde kardeşi Şu ile beraber, güneş’in doğuşundan itibaren gökyüzünü taşır.
Şu–Tefnut çiftinden iki önemli tanrısal varlık doğar. Bunlar Geb ve Nut’tur. Erkek olan Geb Kemet toprağını, daha genel olarak da yeryüzünü temsil eder. Dişi olan Nut ise gökyüzüdür. Burada Kemet mitolojisinin Hint–Avrupa mitolojilerinden farkını görürüz. Hint–Avrupa mitolojilerinde genelde yeryüzü dişidir. Efsaneye göre Geb ve Nut önceden birbirlerine yapışık iken daha sonra Şu tarafından birbirlerinden ayrılmışlardır. Geb ve Nut’tan ise dört tanrı doğar: Usir, İsis, Set ve Neftis…
Bu konuda Plutarkhos’un De Iside et Osiride (İsis ve Usir Üstüne) adlı yapıtında ilginç bir mitos vardır. Plutarkhos asıl söylenceye sadık kalmayıp Grek tanrılarını da efsaneye kattıysa da, efsane doğa olaylarını ve takvimi açıklaması açısından önemlidir. Efsaneye göre Ra’nın karısı Nut, Geb’i kendisine âşık eder. Bunun üzerine Ra Nut’a bir ceza verir ve ona yılın hiç bir ayında ya da gününde çocuk sahibi olamayacağını söyler. Ra’nın emirleri hiç bir zaman reddedilemeyeceği için Nu çareyi Tuti’den yardım istemekte bulur. Tuti uzun uzun düşündükten sonra aklına iyi bir fikir gelir. Ay tanrısı Kons’a gider ve onu senet (Kemet’te yaygın bir tür dama) oynamaya davet eder. Kons bu oyunu kaybederse günün aydınlığının yedide birini Tuti’ye verecektir. Oyunu Tuti kazanır. Kons aynen söz verdiği gibi ışığının yedide birini Tuti’ye verir. Tuti Kons’dan aldığı ışık-tan beş gün yaratır ve bu günleri yıla ekler. Böylece Nut, hiç bir yıla ve aya ait olmayan bu beş günde doğum yapabilecektir. Nut’un Usir, Hor, Set, İsis ve Neftis adlarında beş çocuğu olur. Usir Birinci günde, Hor İkinci günde, Set Üçüncü günde, İsis Dördüncü günde ve Neftis Beşinci günde doğarlar.
Usir doğanlar içinde en büyükleridir ve bu nedenle, Geb gökyüzüne çıktıktan sonra, Kemet toprakları üzerinde hüküm sürme hakkı ona aittir. Usir’in üstünlüğü daha doğumunda belli olmuştur. Usir doğduğu zaman Gizemli bir ses “Evrenin Efendisi”nin geldiğini söylemiştir.
Greklılar tarafından Osiris adıyla anılan Usir, güzel yüzlü, koyu tenli ve insanlardan daha uzun resmedilmiştir. Usir’in tahta geçme miti aynı zamanda meşru firavunun da tahta geçme miti ile ilintilidir. Güneş–tanrı’nın hükümdarlığını Usir’e vermesi gibi, firavun da gücünü güneş–tanrı’dan almaktadır. Ayrıca bu mit firavunun hükümdarlığına ait bazı usulleri de meşrulaştırmaktadır. Usir’in tahta geçtikten sonra ilk yaptığı işlerden biri, ilkel bir hayat süren Kemetlileri uygarlaştırmak olmuştur. Usir onlara ilk tarım araçlarını yapmayı, toprağı işlemeyi, buğdayı ve üzümü yetiştirmeyi, ekmek, şarap ve bira yapmayı öğretmiştir. Ayrıca ilkel Kemetlilere tapınak inşa etmeyi, tanrılara tapmayı ve dini törenleri düzenlemeyi öğreten de Usir’dir. Hatta Grek mitosunda doğa-tanrı Pan tarafından çalınırken betimlenen çift borulu flütü de Usir bulmuştur. Usir, şu an Louvre Müzesi’nde bulunan Amunmo steline göre, bolluk, bereket getiren bir doğa tanrısı özellikleri de taşımaktadır; doğal kaynaklara hükmetmekte, rüzgârları estirmekte, ekinleri ye-şertmekte ve hayvanları yetiştirmektedir.
Usir Kemet’in uygarlaştırılmasını tamamladıktan sonra, bütün dünyanın uygarlaştırılması işine girişir. Tahtı kardeşi ve aynı zamanda da karısı olan İsis’e bırakır ve yanında vezirleri Tuti, Anpu ve Ofoi ile birlikte sefere çıkar. Uzun süre dünyanın uygarlaşması için çalışır. Burada Anpu için de bir parantez açmak gerekmektedir. Greklerce Anubis olarak adlandırılan Anpu, mitolojiye göre, ölülere öteki dünyanın yolunu gösteren çakal başlı varlıktır. Piramit metinlerinde, Anpu Ra’nın oğlu olarak yer alır. Başka metinlerde ise Usir ya da Set ile ilişkilendirilir. Usir ile ilgili efsanelerde, adı çok sık geçmese de, Anpu’nun Kemet mitosunda önemli bir yeri vardır. İlk olarak Anpu daha önce de gördüğümüz gibi dünyanın fethine Usir ile birlikte çıkmıştır. Ancak bu fetih savaşla yapılan istila anlamına değil, insanların uygarlaştırılması anlamına gelmektedir. Aslında bu efsaneden yola çıkarak, Anpu, tanrıların insanları eğitmesinde önemli rol oynayan varlıklardan bir olarak karşımıza çıkar. İkinci olarak da Anpu Usir’in ölümünden sonra onun vücudunun korunması işini üstlenir. Anpu zamanla Usir’in cenazesi ile olan ilgisinden dolayı ölüm kültü ile ilgili bir nitelik kazanmış ve mumyalama ve ölünün yargılanması ile ilgili yol gösterme görevleri gibi görevler üstlenmiştir. Usir döndüğünde ülkesini, İsis’in başarılı yönetimi sayesinde, çok iyi durumda bulur. Ancak bu dönem uzun sürmez. Tahta geçmeyi arzulayan, fakat Usir’in yokluğunda dahi hüküm süremeyen Set, Usir’i yok etmek için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre Set, Usir’in ölçülerine göre bir sandık hazırlatır ve sandığı en değerli taşlarla süsletir. Set, bundan sonra kendisine yardım eden yetmiş iki kişiyle birlikte planını uygulamaya koyulur. Set büyük bir yemek verir ve Usir’i de çağırır. Usir hiç bir şeyden şüphelenmeyerek yemeğe gider. Yemek sonunda Set, sandık kimin ölçülerine uyarsa, sandığın sahibinin o olduğunu söyler. Denemek için herkes sırayla sandığın içine yatar. Sıra Usir’e gelmiştir. Usir yatar yatmaz Set sandığı çiviler, eritilmiş kurşunla lehimler ve Nil nehrine atar. Böylece Set planını uygulamıştır. Bu olay Usir’in krallığının yirmi sekizinci yılında, Asir ayının on yedisinde olmuştur.
İsis bunu duyunca, üzüntüsünden saçlarını keser, elbiselerini parçalar ve Usir’in kapatıldığı sandığı aramaya çıkar. Usir’in kapatıldığı sandık, Fenike’ye, Byblos kentine kadar sürüklenmiş ve burada karaya vurmuştur. Karaya çıktığı yerde ise süratle büyüyen bir ağaç sandığı gövdesinin içine almıştır. Byblos Kralı Malkandros bu ağacı gördüğünde hayran kalır ve ağacı kestirerek sarayına sütun olarak diktirmeye karar verir. Ağaç kesildiğinde çok güzel bir koku çıkarmıştır. Bu olay Isis’in kulağına kadar gelmiştir. İsis durumu anlar ve Malkandros’un sarayına gider. Burada önce Astarte’nin çocuğunun dadısı olur. İsis bir gün çocuğu ölümsüz yapmak ister ve bu amaçla çocuğu ölümsüzlük ateşine batırır. Bunu gören kraliçe çığlıklar atarak İsis’i engeller. İsis artık kendini tanıtmak zorunda kalır. Daha sonra Kral Malkandros’dan izin alarak ağacın gövdesini açar ve içinden sandığı alır. İsis sandığı vatanına geri getirdikten sonra, Buto şehrine, oğlu Hor’un ziyaretine giderken sandığı, güvenli zannettiği bir yere saklayarak bırakır. Gece dolunayda avlanan Set sandığı bulur ve Usir’in bedenini tanır. Bunun üzerine, Set Usir’in bedenini ondört parçaya ayırır ve bu parçaları Kemet toprakları üzerine dağıtır. Bunu duyan İsis papirüs ağacından yapılma bir tekneye biner ve bütün Kemet’i dolaşarak Usir’in bedeninin parçalarını toplar ve parçaları her bulduğu yere bir tapınak diker. Bu yüzden Kemet’in birçok yerinde, içinde Usir’in cesedinin bulunduğu söylenen birçok tapınak vardır. Efsanenin sonunda ise Usir’in oğlu Hor Set’i yener. Yeniden canlanan Usir artık bu dünyada yaşamak istemez ve hükmetmek için ölüler ülkesine gitmeyi tercih eder. Burada yine Anpu ile birlikte olacaktır. Anpu ölüleri yargılanması için Usir’e getirecektir.
Efsanenin klasik yorumuna göre Usir aslında diğer bahar ve toprak kültleri ile ilgili efsanelerde olduğu gibi doğanın ölümünü ve ilkbaharda yeniden canlanmasını temsil etmektedir. Başka yorumlara göre Usir’in yazın kuruyan Nil Nehri’ni temsil ettiği ya da günlerin uzayıp kısalmasını belirttiği söylenebilir.
Daha önce de edebiyat tarihinde örnekleri görüldüğü gibi Plutarkhos, diğer Grek yazarları gibi, efsaneyi biraz tahrif etmiş olsa da var olan bir efsaneyi anlattığı kesindir. Zaten piramit metinlerinde ve Ölüler Kitabı’nda buna benzer motiflerin yer alması bunu kanıtlamaktadır. Ancak her efsanede olduğu gibi bu efsanede de daha derin anlamlar olduğu kesindir. Bu efsaneyi dikkatle incelersek başka bir yerden gelen bir kişinin insanları eğittiğini ve daha sonra da kardeşi tarafından öldürüldüğünü, fakat vücudunun (belki de kurduklarının) bir başkası (Anpu) tarafından korunduğunu görüyoruz.
Bu efsanede bir ilginç nokta da bir tanrının, Usir’in o sandığa sahip olma isteği ve sandığın tam olarak ona tıpatıp uyduğunu düşündüğü an onun içinde hapis olmasıdır. Bu bizim de sık sık içine düşebileceğimiz bir durumdur. Her zaman karşımıza biz cazip gelebilecek “sandıklar” çıkabilir. Hatta biz bunların tam bize uygun olduklarını düşünebiliriz. İşte o andan itibaren de onun esiri olabiliriz. Sonunda bu sahte cennet bizim sonumuz olabilir.
.
3. TANRILAR
.
Amun (Grek metinlerinde Amon)

Tanrılar kralı… Kemet dilinde Amun sözcüğü “saklı olan” anlamına gelir. Amun ihtiyacı olan her dindarın koruyucusudur. Kendi kendini yaratmıştır. İlk zamanlardan itibaren Teb şehrinin baş tanrısıdır ve Hermopolis rahipleri ona yaratıcı tanrı olarak tapar. Kutsal hayvanları kaz ve koçtur. Orta krallığa kadar Teb’de yerel bir tanrıydı fakat Tebli hanedanlar Kemet’de egemen olduklarında Amun kalıcı bir tanrı oldu ve Onsekizinci Hanedan tarafından Tanrıların Kralı olarak adlandırıldı. Ünlü tapınağı Karnak, insan tarafından yapılmış en büyük dinsel yapıdır.
Amun–Ra
Amun rahipleri tarafından türetilmiş bileşik bir tanrı... Bu rahiplerin amacı Amun tapımının yaygın olduğu Yeni Krallık döneminde, Eski ve Orta Krallıkların güneş tanrısı olan Ra ile bir bağ kurmaktı. Bu tip birleşmelerde tanrılar iç içe girerler böylece Ra’nın içinde Amun’un temsil ettiği gücü ya da tam tersini görürüz. Bu tip ilişkiler Kemet tanrılarında, özellikle kozmik ve ulusal tanrılar arasında sık görülür. Bu Kemet tanrılarının nasıl görüldüğünün bir örneğidir.
AmsetHor’un dört oğlundan biridir. Mumyalanmış ölünün karaciğerinin konulduğu vazonun koruyucusudur. İsis tarafında korunur.
Anpu (Grek metinlerinde Anubis)
Çakal başlı tanrı… Neftis’in oğludur. Babası bir inanışa göre Set, bir başka inanışa göre Usir’ti. Hatta annesinin İsis olduğuna da inanılır. Mumyalamanın kâşifi olarak tapım görür. Görevi ölüleri korumak ve yüceltmektir. Aynı zamanda Upuaut (yolların açıcısı) olarak bilinir ve tavşan başıyla resmedilirdi. Kıyamet günü için ölülere rehberlik eder ve ölüleri yeraltındaki ikinci ölümden korumak için gerçeğin derecelerini gözlerdi.
AnuketYukarı Kemet’de, Fil Adası çevresinde, Knum ve Sati’nin kızı olarak tapım gördü. Kutsal hayvanı gazeldi. Soğuk su dağıtıcısı olduğuna inanılır ve tüylü bir taç giyerdi.
Api (Grek metinlerinde Apis)
Boğa tanrı… Sadece hayvan olarak betimlenmiş ve hiçbir zaman, diğer birçok tanrı gibi hayvan başlı bir insan olarak gösterilmemiş eski bir verimlilik tanrısıdır. Çoğunlukla Ptah’la bağlantılı olmuştur ve kültünün merkezi Memfis’tir. Başında güneş diskiyle resmedilir. Kutsal Apis boğası Memfis’teydi ve İskenderiye’deki Serapion’da Apis boğalarının mezarı bulunur.
Bastet
Kedi tanrıça… Delta kentlerinde tapınılır. Kedilerin ve onlara önem verenlerin koruyucusudur. Aslan tanrıça Sekmet’in yardımsever tarafı olarak görülmüştür.
BesTanrıların cüce soytarısı… Afrika kökenli tanrı, Kemet’e onikinci Hanedan döneminde gelmiştir. Sakallı, vahşi görünümlü komik bir cüce olarak ve yuvarlak bir yüzle resmedilmiştir. Müzik, iyi yemek ve rahatlamak gibi aile zevklerinin tanrısı olarak sayılır. Ayrıca çocukların eğlendiricisi ve koruyucusudur.
Duamutef
Hor’un dört oğlundan biri… Çakal başlı mumyalanmış bir erkek olarak gösterilir. Ölünün midesinin koruyucusudur ve Tanrıça Neit tarafından korunur.
Edco
Delta’nın yılan tanrıçası… Aşağı Kemet’in sembolü ve koruyucusudur. Yukarı Kemet’in tanrıçası Nekbet’in tamamlayıcısıdır. Kralın tacının bir parçası olarak giyilirdi.
Geb
Yeryüzünün tanrısı… Şu ve Tefnut’un oğlu; Nut’un kardeşi ve kocası; Usir, Set, İsis ve Neftis’in babasıdır. Kutsal hayvanı ve sembolü kazdı. Genelde yeşil giysili ve siyah tenli olarak gösterilmiştir. (Yeşil yaşayan canlıların rengi ve siyah ise Nil’in bereketli çamururun rengidir.) Kötülerin ruhlarını tutuklayacak ve onları cennete çıkarmayacaktır. Diğer antik dinlerde yeryü-zünün dişi olarak betimlendiği düşünülürse Geb’in erkek olması bir çelişki olarak görünür.
Hadit
Hor’un Behedet şehrinde tapılan formlarındandır. Büyük kanatları güneş diskinin bir imgesi olarak gösterilir. Önemli tarihi ve mitolojik anların betimlendiği resimlerde, olayın geçtiği yerin üstünde uçarken görülür. Hor’un her zaman her yerde hazır oluşunu simgeler.
HapiHor’un dört oğlundan biridir. Erken dönem tasvirlerinde babun başlı bir erkek olarak görülür. Ölünün akciğerlerinin koruyucusudur. Geç Kemet döneminde Hapi Nil Nehrinin tanrısı sayıldı ve tacı, Yukarı Nil vadisinde zambaklardan, Aşağı Nil vadisinde papirüsten yapılmış şişman bir adam olarak betimlendi.
Hathor (ya da Het–Heru, ya da Het–Hert)İnek tanrıça… Sık sık İsis’le eşdeğer tutulmuştur. Hathor’a Edfu’da Hor’un eşi olarak tapılmıştır. Teb’de ölümün tanrıçası olarak düşünülmüştü. Ayrıca aşkın, dansın, alkolün ve yabancı toprakların koruyucusuydu.
HeketKurbağa başlı tanrıça… Hermopolis’teki sekiz tanrıdan biri olarak tapınılır ve Antinoe’deki Knum’un eşi olarak görülür.
Hor (Grek metinlerinde Horus)
Şahin başlı tanrı… Usir’le İsis in oğludur. Babasının ardından Kemet tahtına geçti. Önce babasının iktidarı için, sonra da ondan miras aldığı taht için amcası Set ile olan savaşları Kemet mitolojisinde önemli yer tutar.
Hor–pa–kraat
Çocuk Hor… İsis ve Usir’in oğlu, emzirilen küçük bir çocuk olarak betimlenir. Yukarı Kemet’de yetişkin Hor’dan ayrılmış, parmak emen genç bir oğlan olarak gösterilmiştir.
İmhotep
Gerçekte yaşamış bir kişi olan İmhotep hekim, mimar, kâtip ve Üçüncü Hanedandan Firavun Zoser’in büyük veziriydi. Sakkara‘daki basamaklı piramidi tasarlayıp inşa eden odur. Yaşarken büyük saygı gördü. Öldükten sonra tanrılaştırıldı. Ptah’ın oğlu ve hekimlik tanrısı olarak betimlenir; aynı zamanda kâtiplerin başıydı. Grekler onun Asklepios olduğunu düşünürler.
İsis
Sanat ve aşk tanrıçası... Usir in karısı ve kızkardeşi, Hor’un annesi. Büyük bir anne ve eş olarak, bütün tanrıçaların en etkini oldu.
Kebsenuef
Hor’un dört oğlundan biri… Mumyalanmış şahin başlı bir erkek olarak betimlenmiştir. Ölülerin bağırsaklarının koruyucusudur ve tanrıça Selket tarafından korunur.
Keper
Ayn-üş Şems çevresinde yaratıcı tanrı sayılır. Kültü Aton ve Ra ile karışmıştır. Kemet dilinde “Keper” sözcüğü birkaç anlama gelir. En dikkat çeken anlamı “yaratmak” veya “dönüştürmek” fiilidir; ayrıca “bokböceği” anlamı da vardır. Bokböceği, güneşin sembolü sayılırdı. Bokböceğinin güneşi gökyüzüne doğru ittiği varsayılırdı.
Keteş
Aşkın ve güzelliğin tanrıçası… Güzel çıplak bir kadın olarak, bir aslanın üstünde ayakta durur ya da onu sürer durumda, elinde çiçek, ayna ya da yılanlarla resmedilmiştir. Kemet sanat ve geleneklerinde alışılmamış bir durum olarak, genelde yuvarlak yüzlü gösterilir. Aynı zamanda erkekliğin tanrısı Min’in eşi olarak tasavvur edilir. Suriyeli bir tanrı olduğu düşünülmektedir.
Knum
Koçbaşlı tanrı… Fil Adası çevresinde tapım gördü. Hedet, Neit ve Sati’yle çömlekçi çarkında insanlara şekil veren, yaratıcı tanrılardan biriydi.
Kons
Amun ve Mut’la birlikte Teb’in büyük üçlüsünün bir Üyesi… Ay’ın tanrısıydı. Hakkında en çok bilinen öykü, Tuti’yle senet oynarken ışığının bir kısmına bahse girmesidir. Tuti kazanmış, ışığının bir kısmını kaybettiği için Kons bir ay boyunca tüm ihtişamını gösterememiş ve batıp tekrar büyümek için beklemesi gerekmiş. Karnak’taki tapınaklardan biri ona adanmıştır.
Maat
Tuti’nin karısı, Ra’nın kızı olduğu düşünülmüştür. Adı “gerçek” ve “adalet”i ifade eder. Başında devekuşu tüyü olan uzun boylu bir kadın olarak betimlenmiştir.
Min
Amun’un elinde yıldırımlar taşıyan bir formu olarak resmedilmiştir.
Mont
Amun kültünün doğmasından önce Teb’in baş tanrısıydı. Şahin başlı erkek olarak gösterilir; daha sonra Hor’la birleşmiştir. Aslında bir savaş tanrısıdır.
Mut
Teb geleneklerinde Amun’un karısı… Kemet dilinde adı “anne” anlamına gelir. Ay tanrısı Kons’un annesidir.
Nefertum
Ptah ve Sekmet’in genç oğlu… Zambak çiçekleriyle taçlandırılmış ya da zambak çiçeğinin üstünde oturtulmuş olarak resmedilmiştir.
Neftis
Geb ve Nut’un en genç çocuğu, Set’in kardeşi ve karısı, İsis ve Usir’in kardeşi, Anpu’nun annesidir. Hapi’nin koruyucusu olmuştur.
Neit
Delta’da tapılan eski bir savaş tanrıçasıdır. Bilgelik tanrıçası olarak saygı gösterildi, Grek mitindeki Athena’ya karşılık gelir. Daha sonraki inanışlara göre İsis, Neftis, ve Selket’in kız kardeşi, timsah tanrı Sobek’in annesi ve Duamutef’in koruyucusuydu.
Nekbet
Yukarı Kemet’in büyük tanrıçasıdır, ikonu akbabadır. Aşağı Kemet’in tanrıçası olan Edco’nun tamamlayıcısıdır.
Nut
Gökyüzü tanrıçası. Şu ve Tefnut’un kızı, Geb’in kızkardeşi ve karısı, Usir, Set, İsis ve Neftis’in annesidir. Nut genellikle mavi tenle ve vücudu yıldızlarla kaplı, 4 ayak üzerinde ve kocasının üzerine eğilmiş halde resmedilmiştir. Gökyüzü olarak dünyanın üzerinde kemer gibi uzanmıştır.
Ptah
Memfis’te tapınılan bir tanrı… Evrenin yaratıcısı olarak görülmüştür. Öbür dünyada erkeklerin ruhlarının yerleşeceği vücutları şekillendirir. Sakallı, takke giymiş, mumya gibi sarmalanmış, elinde asa tutan bir erkek olarak betimlenir. Sekmet’in kocası ve Nefertum’un babası (sonra da Imhotep’in babası) olduğu söylenir.
Ra (ya da Re)
Güneş tanrı… Doğanın rüm unsurları arasında tapılan en belirgin şey güneştir. Kemet ideolojisinin büyük bir kısmı güneş ve Nil üzerinedir. Başında güneş diski olarak taşıyan atmaca başlı bir erkek olarak betimlendi. Yaradılışın egemeni olarak saygı gördü.
Ra–Horatki
Güneşin gücünün göstergesi olarak Ra ve Hor bileşkesi…
Sati
Fil Adası’nın tanrıçası… Knum’un eşidir. İnsan başı, Yukarı Kemet’in tacıyla ve gazellerin boynuzlarıyla betimlenmiştir.
Seker
Işığın tanrıçası… Öbür dünyaya giden ölülerin ruhlarının koruyucusudur. Genellikle şahin başıyla ve Ptah’ınkine benzer bir şekilde mumyalanmış olarak resmedilmiştir.
Sekmet
Aslan başlı tanrıça… Ra’nın gözündeki ateşten insanları günahlarından dolayı cezalandıracak olan bir intikam yaratığı olarak yaratılmış, sonra da doğrunun barışçıl bir koruyucusu olmuştur.
Selket
Akrep tanrıça… Başının üzerinde hareketsiz duran akrebiyle güzel bir kadın olarak betimlenmiştir. Kutsal yaratığı kötü ruhlu insanlara ölüm iyi insanlara da hayat veriyordu. Ayrıca kadınların çocuk doğurmalarına da yardımcı olur.
Serapis
Ptolemaios dönemi tanrısı… Grek inancına sahip Makedonlar tarafından Usir ve Apis’ten tasarlanmıştır. Öte dünyanın ve verimliliğin tanrısıydı. Ayrıca endişeli, üzüntülü inananların yardımcısıydı. Kültünün merkezi İskenderiye’dir.
Set
En eski dönemlerde Aşağı Kemet’in koruyucu tanrısıydı ve çölün şiddetli fırtınalarını simgelerdi. Yukarı Kemet, Aşağı Kemet’i yendiğinde, Set Yukarı Kemet’in hanedanlık tanrısı Hor’un şeytani düşmanı olarak bilinmeye başlandı. Usir, İsis ve Neftis’in kardeşi ve aynı zamanda Neftis’in kocasıydı. Bazı mitlere göreyse Anpu’nun babasıydı. Set kardeşini öldürmesi ve yeğeni Hor’u öldürmeye teşebbüs etmesiyle bilinir. Ama Hor kurtulmayı ve babasının öcünü almayı başarır. Bunu Set’i hadım edip sonsuza kadar çöle sürerek yapmıştır. Ondokuzuncu Hanedanda Set’e olan saygı yeniden dirilmeye başladı ve Set Kemet’i düşman yabancılardan koruyan tanrı oldu.
Sobek
Timsah başlı tanrı… Fayum’un merkezi Timsah Şehri’nin tanrısı idi. Orada timsahlar kutsal havuzlarda korunur ve Sobek’in hayvanları oldukları için onlara tapılırdı. Su tanrısı olarak, aynı zamanda Nil'in yıllık taşmasını ve vadinin gübrelenmesini simgeler.
Şu
Kuru rüzgârların ve atmosferin tanrısı… Ra’nın oğlu, Tefnut’un kardeşi ve kocası, Geb ve Nut’un babasıdır. Hiyerogliflerde kafasına devekuşu tüyü giymiş olarak gösterilmiştir. Eski Kemet dilinde Şu ismi “kuru, boş” anlamına geliyor. Aynı zamanda güneş ışığının kişileştirmelerinden biridir.
Tavaret
Su aygırı tanrı… Hamile kadınlara göz kulak olduğuna inanılır.
Tuti (Grek metinlerinde Toth)
Bilgeliğin tanrısı… İbis kuşu başıyla resmedilir, elinde bir kalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Tanrıları içeren neydeyse tüm temel görüntülerde Tuti görevli olarak görünürdü, ama özellikle ölülerin yargı günü resimlerinde vardır. Tanrılar’ın habercisi olmuş ve Greklıların Hermes’iyle eş tutulmuştur. Usir mitlerine göre Tuti Usir’in veziri olmuştur. Hiyeroglifleri icat edenin Tuti olduğu düşünülür.
Tefnut
Nem ve bulutların tanrıçası... Ra’nın kızı, Şu’nun kardeşi ve karısı, Geb ve Nut’un annesidir. Kutsal hayvanı olan dişi aslanın başıyla resmedilmiştir.
Usir (Grek metinlerinde Osiris)
Ölülerin tanrısı… Ölümsüz yaşam için dirilişin düzenleyicisi ve ölülerin yargıcıdır. Nut ve Geb’in ilk çocuğuydu, Set, Neftis ve İsis’in kardeşiydi, aynı zamanda İsis’in kocasıydı. Hor, İsis’ten doğma oğludur. Mitolojiye göre Neftis, İsis kılığına girmiş ve Usir’i baştan çıkararak Anpu’yu doğurmuş. Kardeşi Set tarafından öldürülmüş ve İsis’in büyüsü sayesinde tekrar yaşama dönmüş. Oğlu Hor onun öcünü aldı. Set’i yendi ve batı çölüne sürdü. Tüm Kemet tarihi boyunca dualar ve büyüler Usir’e yöneltilmişti, onu kutsama yoluyla kralı olduğu öbür dünyaya girmek Kemet insanının temel inançsal uygulamasıdır. Orta krallık süresinde popülerliği arttı. On sekizinci Hanedan döneminde en çok tapılan tanrı olmuştu.
Firavunlar
Kemet’de firavunlar, hükümdar ve ülkenin mutlak efendileriydi. Kemet dilindeki “per-aâ”dan gelen firavun sözcüğü, önceleri krallık sarayını belirtirken, 22. hanedan döneminde bu sarayın sahibi, yani Mısır kralı da bu adla anılmaya başlanmış, bu anlamıyla sözcük, ilk olarak İbraniler tarafından yaygın biçimde kullanılmıştır.
Tüm eski uygarlıkların içinde kendisinin tanrı olduğunu ileri süren tek kral, Firavundur. Mezopotamya ve Orta Doğu tarihinde krallar daima tanrıların seçtiği temsilciler olarak kabul görmüştür. Ölümlerinden sonra tanrılaştırılan birçok hükümdar da vardır ama Kemet’te Firavun, tanrı demekti. O yaşarken ya Hor ya Ra, öldüğünde ise Usir'di.
4. AKH’NATON VE TEK TANRI İNANCI


Üstte: Güneş kursu ile simgelenen Aton'a tapan Akh'naton ve eşi Nefertiti ile Firavun ve güzel eşinin büstleri
M.Ö. 14. yüzyılda yaşayan Firavun Amunhotep IV yaratıcı tanrı Aton'un dışında tüm tanrıları reddeden yeni bir din kurdu. Önce başkenti Orta Kemet’e, Amarna'ya taşıdı, Amarna'ya “Aton'un Ufku” anlamına gelen "Aknetaton” adı verildi, sonra Amun Başrahipliği makamını kaldırdı. Kemet tarihi boyunca dinsel gelenekleri yöneten Teb kentinde çıkan isyanı, orduyu kullanarak bastıran Amunhotep kararlıydı. Adını Akh’naton (Aton’un hizmetkârı) olarak değiştirdi, yeni dinin esaslarını belirledi, alışılmadık tarzda mistik şiirler yazdı ve yazdırdı. Aton inancının temelinde yalana karşı gelerek gerçeğe ulaşma düsturu vardı ve Tek Tanrıya olan sevgi derin duygularla anlatılıyordu. Dönemin mezar taşlarında “Ey biricik Aton senden başkası yoktur” ifadeleri bulunmuştur.
Akh’naton’un getirdiği tek tanrıcı inanca göre yaşamda olduğu gibi ölüm sonrasında da tek egemen Aton’dur. Aton'un büyüklüğü ve tekliğine iman eden kişi, öte dünyada da mutlu olacaktır. Büyü günahtır. Kişi tanrı'ya asla bir ihtiyacını karşılamak için hitap edemez. Dua yaratıcı tarafından var edilmiş doğanın güzelliğine düzülen övgülerle yapılır ve Aton’un iyili-ğine heyecan ve aşkla bağlanılır. Gökten akan ve yaşamın kaynağı olan ışık Aton’un işaretidir. Herkese eşit olarak yayılan aydınlık Aton’un şaşmaz adaletini simgeler. Bu ışık Gerçeklik Ülkesi'nden gelir.
Aton gözle görülmediği için onu simgeleyen bir heykel ya da put yoktu. Bu yeni din, yuvarlak kırmızı bir güneş ve ondan çıkarak yere inen ve uçlarında el şekilleri bulunan ışınlarla simgelendi.
Buna karşın, Akh’naton’un din reformu Kemet’de kökleşmedi. İnanç yirmi yıl sürdü ve firavun’un ölümünden sonra eski inançlara dönüldü. Akh’naton bir kâfir olarak damgalandı ve adı tüm duvar yazıtlarından silindi.
Akh’naton’un Aton için yazdığı şiir
Göklerin ufkunda belirmen ne kadar güzeldir,
ey hayatın temelinde yaşayan Aton.
Sen doğu göğünün ufkunda doğduğunda,
tüm memleketi güzelliğinle doldurursun.
Uzaklaşsan da, ışınların dünya üzerindedir.
Ne kadar yüksek olursan ol,
senin adımlarının izleri gündüzdür.
Sen, ışınlarını dağıttığın zaman,
Kemet'in her iki ülkesi de bayram eder.
Hepsi uyanık ve ayaklarının üzerindedir.
Çünkü sen, onları uyandırmışsındır.
Onlar tüm organlarını sende yıkarlar
ve kollarını kaldırıp, seni şafakta selamlarlar.
Sonra tüm dünyada herkes kendi isini yapar.
Hayvanlar otlardan zevk alırlar,
Ağaçlar ve bitkiler çiçeklenirler.
Kuşlar, kanatları sana doğru ibadet edercesine kalkık,
Bataklıklarda uçarlar.
Sen üzerlerinde oldukça onlar yaşarlar.
Kadında çocuğu sen yaratırsın,
Ananın karnında çocuğa sen hayat verirsin,
Sen ana rahminde dahi çocuğu besleyensin.
Ne zaman civciv kabuğu içinde bağırsa,
Sen ona hayat vermek için nefes verirsin.
Ey Tanrım, Senin ne kadar çok eserlerin vardır.
Sen, ebediyetin hâkimi, senin isteklerin hep iyidir.
Tanrım en yaşamsın ve yaşam ancak sende görülür.
5. KÜLTLER
Eski Kemet dini özünde bir kült dinidir. Tapınma eylemi en önemli toplumsal olgulardan biridir ve mitoslar tapınma biçimlerine dayalı olarak yeniden ve yeniden yazılır. Çok sayıda tapınma metni, dua ve ayin betimlemesi Eski Krallıktan itibaren yazıya aktarıldığı için günümüze ulaşabilmiştir. Dolayısıyla, rahibin tapınaktaki günlük ayinde tanrıya nasıl tapındığını, cenaze törenlerini, kraliyet ayinlerini, özellikle de bayram-lardaki özel törenleri ayrıntılarıyla biliyoruz. İçinde drama kullanılan Usir misterlerini de önemli ölçüde bilmekteyiz. Eski Kemet’de av ve savaş da kültlerle başlatılır ve yönlendirilirdi. Bayramlardaki törenlerle birlikte bunları da yöneten mutlaka kraldı. Ancak kralın kült yönetme yetkilerini devrettiği rahipler de her zaman var olmuştu.
Kemet inançlarında ahlaki öğütlere pek rastlanmaz. Rahipler halkın ihtiyacı olan dinsel törenleri düzenlemekle uğraşırlarken onların ahlaki düzeylerini yükseltmekle genellikle meşgul olmazlardı. Kemet dini tüm zengin ögelerine rağmen, ahlaki bir öğreti içermediği veya ruhsal eğitimi içeren bir yaklaşımda bulunmadığı için kutsal bir kitaba da sahip değildir.
Kemetliler ölümden sonra yeniden dirileceklerine inanırlardı, Bunu Usir'in yeniden doğması ve onun kişiliğinde simgelenen “kış” ve “bahar”ın sürekli birbirini izlemesine benzetirlerdi. İnsan beden ve ruhtan oluşuyordu, her ikisi de ölümden sonra ebedi olarak kalabilirdi, yeter ki ölümden sonra insan Usir'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf olarak cennette kalabilsin. Kemet inançlarına göre, Usir insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi, eğer ölü insan bu ölçümde basarısız olursa aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı. Usir'in sınavlarından basarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı, örneğin mezarlara yiyecek ve tanrıları sevindirecek tılsımlar konurdu. Ayrıca, balık, yılan, hamamböceği gibi hayvanlar rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, Ölüler Kitabı’nın satın alınıp mezara konmasıydı.
6. DİNSEL EDEBİYAT (PİRAMİT METİNLERİ, TABUT METİNLERİ, ÖLÜLER KİTABI)
Kemet’de Beşinci Hanedanın sonundan itibaren zengin bir dinsel edebiyat oluştu. Bu edebiyatın ürünleri tarih sırasıyla piramitlere, tabutlara ve papirüslere yazılı olarak bulunmuştur. Sakkara piramitleri açıldığında, Kemet dininin en eski kaynakları olarak bulunan piramit metinleri kraliyet cenaze törenlerini özdeyişlerle bezenmiş biçimde anlatır. Tabut metinleri memurların ve ailelerinin piramit metinlerini alıp bunları kendilerine uyarlamaları ve tabutlarına yazdırmaları ile oluşmuştur. Bu yazılar ilk kez tabutların üstünde resimlerle süslenmiştir.
Mısır dinsel edebiyatının en önemli bölümü olan Ölüler Kitabı ise Yeni Krallık ve geç dönemlerin genellikle papirüslere yazılmış ölüm özdeyişleridir. Çok kutsal sayılan ve bir yaşam ve inanç öğretisi de içeren Ölüler Kitabı’nın anlamını bilen kişi, son yargı günü her biri birer günahı simgeleyen kırk iki hâkimin karşısına korkmadan çıkabilir, savunma yapabilir, Usir’in önünde secde ettikten sonra ruhunu pisliklerden korur. Ruh hem bir kadının rahminden çıkarken, hem de yaşamı süresince kapıldığı tutkular yüzünden kirlenmiştir. Bu yüzden yargı gününde Tuti’nin önünde yanlışlarını itiraf etmeli ve kendini temize çıkarmalıdır.
Ölüler Kitabı’ndan Örnek Metinler
Usir’in yargılamasında okunan bir bölüm şöyledir:
Hiç kimseye kötülük etmedim.
Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim.
Gerçek Evi’nde alçaklık etmedim.
Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım.
Benim yüzümden kimse korku duymadı, yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı.
Tanrılar’ın kötü gördükleri şeyleri hiç bir zaman yapmadım.
Kölelere kötü muamele ettirmedim.
Kimseyi aç bırakmadım.
Kimseye gözyaşı döktürmedim.
Kimseyi öldürmedim.
Kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim.
Kimseye yalan söylemedim.
Hiçbir utandırıcı davranışta bulunmadım.
Zina etmedim.
Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım.
Terazinin dirhemi üzere hiç bir zaman elimi bastırmadım.
Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.
Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım.
Hayvanları çalmadım.
Tanrı’nın kuşlarını ağ kurup avlamadım.
Ölmüş balığı tutmadım.
Hiçbir arkın suyunu başka yöne çevirmedim.
Ben temizim, temizim, temizim.
Ani’nin Duası olarak anılan bölümde de ruh şöyle dua eder:
Kalbim, annem; kalbim annem! Beni vucuda getiren kalbim, Hüküm Günü’nde bana karşı duran olabilir mi? Başkanımın huzurunda bana karşı çıkan olabilir mi? Dengeyi Koruyan’ın Huzuru’nda benim bir parçam sana gelebilir mi? Senin sanatın, vucuduma yerleşmiş olan Ka, uzuvlarımı bir araya getirip, güçlendiren Tanrı’dır. Gittiğimiz Mutluluk Diyarı’na gidebilir misin? İnsan soyu’na yaşam koşullarını veren Şeniyu Görevlileri, Tanrı’nın huzuru’nda adımı lekeleyebilir, hakkımda yalanlar söyleyebilir mi? Ölçülü sözler’le (bizi memnun et ve bizi Dinleyen Tanrı’nın lutufkar olmasını sağla ve kalbimizi neşeli tut!) hatalı olanın, karşımda büyük Tanrı, Amentet Tanrısı’nın önüne geçmesine izin verme. Doğrusu, zafere ulaştığında çok yüce olacaksın.
Ölüler Kitabı metinleri sadece papirüslere değil, deri, kefen bezleri, mumya sargıları, mezar duvarları ve ostrakonlara da yazılırdı. Rahiplerin yazdıkları dua ve yöntemlerle, Usir'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle dolu olan Ölüler Kitabı örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri M.Ö. 26. yüzyıla, piramitler dönemine aittir. Geç dönemlere ait işlek hiyeratik ve demotik yazı-larla yazılmış Ölüler Kitabı örnekleri de bulunmuştur.
7. MUMYALAMA (TAHNİT)
Krallar vadisi ile Deyrül-Bahrî arasında gizli bir dehlizde bulunan ve mezar soyguncularının elinden kurtarılarak 14 Temmuz 1881'de Luksor'dan gemiye bindirilen kırk firavun mumyasını taşıyan gemi, Kahire’ye doğru ilerlemekteydi. İlahiler okuyan kadınlar göğüslerini kumlarla ovalayıp, başlarına toprak atıyor, erkekler de havaya silah sıkıyorlardı. Nil kıyısındaki Müslüman köylüler, 3.000–3.500 yıl önce ülkelerini yöneten bu insanların hâlâ var olan bedenlerine saygı duymaktaydılar. Kemet insanına özgü bu “geçmişe saygı” bugün Kemet’ı gezenlerin de gözünden kaçmamaktadır.
“Mumya” sözcüğü Arapçadır. Doğada ham halde ya da karışımlar halinde bulunan katrana verilen addır. Eski Arap dünyasında mumya ilaç olarak da kullanılırdı. Ölünün bedenini salamura edercesine korumak için yapılan "Tahnit" işleminde katranın kullanılması, onu mumya ile eşanlamlı yapmıştır.
Kemet inançlarında, ölümden sonra bedenin bozulmadan kalması çok önemlidir. En korkulan şey cesetlerin çürümesiydi. Bu nedenle cesetlerin mumyalanması her Kemetli için çok önemliydi. Mumyalanamadan çürüyüp bozulan bir ceset durumuna düşmektense milyon kere ölmeye razıydılar. Çünkü yaşama döndüklerinde bedensiz kalacaklarına ve ruhlarının sonsuza dek kaybolacağına inanırlardı. Eski Kemet’in tüm yaşamında mumyalama son derece önemli bir sosyal olaydı ve cenaze sahibinin ekonomik düzeyine göre çeşitli kalitelerde mumyalama biçimleri görülürdü. Mumyalama ayrıca, insanların yanı sıra boğa, timsah, kedi gibi kutsanan hayvanlar için de yapılmaktaydı.
Mumyalama işlemi şöyle gerçekleştirilir:
· Mumyalamayı yapacak olan rahipler Çakal başlı tanrı Anpu’nun maskını takar.
· Cesedin tüm kılları tıraş edilir.
· Beden yıkanır.
· Burundan sokulan özel cerrahi aletlerle beyin parça parça çıkartılıp kafatasının içi boşaltılır.
· Gözler göz kapaklarına zarar vermeden çıkartılır.
· Gözbebeklerinin yerine porselen gözbebekleri konur, göz kapakları kapatılır.
· Ağız boşluğu, yağlı keten tamponlarla doldurulur.
· Bedenin sol tarafını açılır, iç organlar tamamen boşaltılır ve bunlar Kanopik denilen dört çömlek vazonun içine konur ve ilaçlanır.
· Boşalan karın kısmı ve kadınların göğüs içleri, hurma şarabı ve kokulu bitkilerle temizlendikten sonra, reçine, tarçın, soğan ve kokulu mir ile karıştırılmış ağaç talaşı ile doldurulur. Damarlara özel sıvılar enjekte edilir.
· İç organların konduğu dört vazoyu Hor’un gözü tılsımı korur. Kalp, Ölüler Kitabı’nda "gerçek kalbin seninle beraberdir" yazdığı için yerinde bırakılır.
· Açılan yerler dikildikten sonra beden, Kahire ya-kınlarındaki Net–Cerit vadisinde bulunan Natron tozu (sodyumkarbonat ve sodyumklorit yani tuz karışımı) içinde 40 veya 70 gün bekletilir. Böylece vücuttaki nem yok edilir, organik yapı antiseptik korumaya alınır.
· Ölüye makyaj yapılarak dudaklar, gözkapakları, tırnaklar, avuçlar ve ayak tabanları boyanır, burun delikleri tıkanır.
· Eller göğüste veya karın üzerinde birleştirilerek tüm beden özel bir zamk sürülmüş metrelerce uzunlukta keten şeritlere sarılır. Şeritlerin aralarına muskalar, çeşitli çiçekler konmuş, bedenin şeklinin bozulmaması için boşluklara tamponlar yerleştirilmiştir.
· İşlemler bitince, üzerinde dünyayı görmesi için göz resmi bulunan bir mask takılır ve cenaze yatağına yatırılarak tabutların yapımı beklenir.
8. BÜYÜ
Büyü Kemet dinsel yaşamının en temel parçalarından biriydi, nefes almak kadar doğal kabul ediliyordu. Büyücülük rahiplikle birleşmiş bir nitelikti ve tanrılarla iletişim kurabilen rahipler tapınma eyleminin bir parçası olarak büyü yapıyorlardı. Büyülerin kimi kötü yani kara büyü niteliğindeydi kimisi koruma büyüsü kimisi ise kara büyüleri bozmaya yarayan büyülerdi.
Günümüzdeki “kara büyü”nün tipik uygulaması Kemet’ten kalmadır. Yani büyü yapılmak istenen kişinin kendisine ait bir şey ele geçirilir ve bunun yardımıyla balmumundan yapılmış insan figürüne bakır şişler saplanırdı. İnsan figürü büyü yapılan kişiyi simgelerdi. Balmumu eriyince kişi ölürdü. Bundan korun-maya yarayan büyüler de vardı. Özellikle Kraliyet ailesi üyeleri ve soylular hastalandığı zaman –tıp konusunda oldukça ilerlemiş olsalar da– Kemetliler hastalığın bir kara büyü sonucu olduğuna karar verirlerdi. Kişi en iyi rahipler ve büyücüler tarafından yapılan ayinlerle kurtarılmaya çalışılırdı. Ancak bu kurtarma çalışması her zaman istenildiği gibi sonuçlanmazdı. Hatta tarihte birçok firavun'un çocuklarının ve eşlerinin büyü nedeniyle öldüğünden söz edilir. Büyünün ilk örneği Tanrılar arasında yaşanan savaşta görülmüştür. Set kardeşi Usir'i ondört parçaya bölünce Usir'in eşi İsis onu tekrar hayata getirmek için Amun'un gizli adını kullanarak bir büyü yapmıştır. Usir'in onüç parçası Kemet’in birçok yerinde bulunmuş ancak sadece cinsel organı bulunamamıştı. (Bunu timsah tanrı Sobek'in yediği söylenir.) Elinde onüç parça olmasına rağmen İsis Usir'i hayata döndürmüştür.