YEDİNCİ BÖLÜM: KEMET'İN BATI DÜŞÜNCESİNE ETKİLERİ

.
Donanması olmayan Kemetliler, deniz ticareti için Fenikeliler’e daha sonra da Giritliler’e bağımlıydılar. Bunlar, yazılarındaki hiyeroglif karakterden de anlaşılacağı gibi, Kemet Kültüründen yoğunlukla etkilendiler. M.Ö. 9. yüzyıldan itibaren Grek Gemiciler’in klasik sınırları aştığını görmekteyiz. 8. yüzyıldan itibaren de sadece Doğu Akdenizde değil, o zamana kadar efsalerden bildikleri batı bölgelerine de gidiyorlar ve bütün Akdeniz bölgesine açılıyorlardı. Ulaştırma ve ticaret sistemlerinin gelişmesi sonucu Greklerin doğu uluslarıyla ve en çok da Fenikeliler’le sıkı ticaret ilişkilerinde bulunmaları, Grek kültürünün gelişmesinde büyük rol oynamıştı. Grekler 9. yüzyıldan itibaren Fenikeliler’den yazıyı öğrendiler ve alfabeyi aldılar. Ardından da Psammetik I döneminde Kemet'le kurdukları ticari ilişkileri sonucu papirüs’ü elde ettiler. Böylelikle Kemet bilim ve düşüncesi yavaş yavaş Greklerin ilgi odağı olmaya başladı. Kendilerinden daha köklü bir uygarlığa olan hayranlık, onları Kemet'a çeken en büyük unsur oldu. Daha sonraları da göreceğimiz gibi bir çok filozof Kemet'e gitti, orada yıllarını geçirdikten sonra geri döndü.
Max Weber, Kemet'le temasa girmeden, yani onlara ülkelerini açan Psammetik I’den önce Greklerde tam manasıyla Felsefe izine rastlanmadığına işaret eder. O, Kemet biliminin Greklere olan etkisini, Müslüman Araplar’ın Ortaçağ Hıristiyan düşüncesi üzerine yaptığı etkiye benzetir.
Grekler’de İlk felsefî-bilimsel çalışmaların Batı Anadolu'nun zengin ve müreffeh liman şehirleri olan Miletos, Ephesos, Theos ve Klazomenai ile Samos ve Kos adalarında başlaması rastlantı değildir. Bu şehirler hem karadan gelen kervan ve ticaret yollarının sonunda bulunmakta, hem de deniz ticaretinin merkezini oluşturmaktaydı. Bu temaslar ise sadece malların değiş-tokuş edilmesiyle kalmaz, aynı zamanda fikirler ve buluşlar da bir taraftan diğerine geçerdi.
Bu açıdan Grek filozofları’nın Kemet, Babil, İran ve hatta Hindistan'a yolculuklar yapmaları boşuna değildir. Kemet Rahipleri’nin Platon’a “Siz Grekler daha çocuksunuz” dediği düşünülürse, Greklerin doğuyla olan ilişkilerde dünyayı tanıma, bilme, dolayısıyla eski tasavvurlarından kuşku duyma, onları soruşturma ve yerlerine bu yeni bilgi ve birikimlerine uygun tasavvurlar oluşturma yönünde büyük bir atılım sağladıkları görülür.
Laertius Diogenes “Filozofların Hayatları” yapıtının önsözün-de, Kemetlilerde felsefenin çok eski oluşundan söz eder. Grek felsefesinin beşiği olan İyonya şehirlerinin temas halinde bulunduğu Mezopotamya ve Kemet Uygarlıklarından elde edilen bilgiler bugün, Thales'in orjinal bir Kozmogoni’nin mucidi olup olmadığı hakkında kuşku uyandırdı. Grek Bilimi’nin Thales, Anaximandros ve Pythagorascılar zamanında (Pythagoras 'da Kemet'te yirmi iki yıl kalarak Kemet felsefe ve din’ni incelemiştir) Kemet ve Mezopotamya'dan etkilendiği, bu etkilenmenin Demokritos ile Kos'lu Hipokrates zamanında devam ettiği ve orada kesintiye uğradıktan sonra Eudoksos'la tekrar başlayarak Hellenistik Çağ’da daha da belirginleştiği gözlemlenmiştir. M.Ö. 1. yüzyılda matematikte Hieron ve tıpta Dioskurides bu etkilerin devamını temsil eden başlıca ilim adamları olarak gösterilebilir. Sonraları 2. yüzyılda Mezopotamya astronomi ve matematiğinden etkilenen Pythala-mios ve Diofantos ayrıca anılmaya değer.
Greklerde daha henüz Antik Çağ’da felsefenin İyonya kökenine dair kuşkuları, içlerinde ünlü Yahudi filozofu Philon'un bulunduğu bir grup bilgin ortaya atmışlar ve felsefenin kökenini Kemet ve Babil'e kadar götürmüşlerdir. Bu görüşü daha sonra Yeni-Pythagorascı Numenius dile getirdi. O, Platon'un “Grekçe konuşan bir Musa” olup olmadığını sorar. İlk Hıristiyan düşünürlerden Clemens'le Eusebios da bu görüş tarzını savunurlar.
Brehier'in ayrıntılı olarak üzerinde durduğu gibi Rönesans Dönemi’nde bir çok düşünür de bu görüşe katılmıştır.
Leon Robin'in ilkçağ felsefe tarihine ayrılmış olan ve Fransızca olarak bu konuyla ilgili yazılmış en iyi kitaplardan birini teşkil eden “Grek Düşüncesi ve Bilimsel Düşüncenin Kaynakları” adlı ünlü yapıtının önsözünde benzeri bir görüşü savunmaktadır. O’na göre de Grek, doğudan ve özellikle Kemet ve Mezopotamyadan dinsel mitler, pratik bilgiler ve teknik usuller almıştır.