BEŞİNCİ BÖLÜM: KEMET'TE YAZI VE DİL


1. KEMET DİLİ

Kemet dili üzerine yapılan uzun soluklu çalışmalara göre, bu dil Sami–Hami dil ailesinin dört ana kolundan biri ve en eski yazılı örneğidir. Kemetçenin bugün yaşayan diller içinde en yakın akrabaları Kıptîce ve Berbericedir. Hatta Kıptice’nin Antik Kemetçenin en son döneminde konuşulan lehçesine çok benzediği, dolayısıyla bu dilin yaşayan bir kolu olduğu da söylenebilir.
İlk Kemetçe sözlük Champollion’un belgelerinden çıkan kaynaklar sayesinde 1841 yılında yayınlandı. Bu alandaki ilk çalışmalar ise 1830 yılına dek uzanır. Bu sözlük çalışmaları hayli eksikti. Ancak 1950’lere dek süren çalışmalarıyla A. Erman ve H. Grapow bu açığı bir hayli kapattılar. Özellikle G. Fecht’in yaptığı çalışmalar, anlamları bilinen sözcüklerin vokalizasyonu hakkında kimi fikirler verse de birçok döneme ait çok sayıda sözcüğün doğru telaffuzlarını bilmekten çok uzağız. Bildiğimiz az sayıdaki şey arasında, Kemetçenin bükünlü bir dil olduğu, yirmi iki zaman kipi içerdiği, M.Ö. 15. ve 10. binyıllarda, Yeni Krallık döneminde konuşulan lehçede “a”, “e”, “i”, “u” ünlüleri-nin bulunduğu fakat “o” ünlüsünün bulunmadığı, isim çekimle-rinin olmadığı, vezinli ve vurgulu konuşma ya da yazmanın beğenilen bir dilsel ifade biçimi olduğu sayılabilir.



Yukarıdan aşağıya: Hiyeroglif, Hiyeratik ve Demotik yazı örnekleri...

2. HİYEROGLİF

Gizemli çizgiler, resimler, taslaklar, işaretler, şifreler, insanlar, hayvanlar, masal yaratıkları, bitkiler, meyveler, araçlar, elbise parçaları, örgüler, silahlar, geometrik şekiller, dalgalı çizgiler ve alevler…
Bunlar Tahta, taş ve sayısız papirüs üzerinde, tapınak duvarlarında, mezar odalarında, anı levhalarında, lahitlerin, çekmecelerin üzerinde bulundular ve Kemetliler eski ulusların yazmayı en çok sevenlerinden olduğu anlaşıldı.
Günümüzde Kemet’in resim ve işaretlerden oluşan yazısına, Grekçe "Kutsal yazı" anlamına gelen hiyeroglif adı verilir. Yazının kutsallığı Kemetlilerin, yazı yazma yetilerinin onlara bilim tanrısı Tuti tarafından verildiğine inanıyor olmalarından kaynaklanır. Bir yazı biçimi bulan en eski uluslardan biri olan Kemetliler’in M.Ö. 29. yüzyıldan itibaren anıtsal hiyerogliflerle işlek yazı türlerini birlikte kullandıklarını biliyoruz.
İlk kez 18. yüzyılda Fransız dilbilimci Champollion tarafından çözülmeye başlanan hiyeroglif yazısı çoğu nesnelerin resmi olduğundan rahatlıkla ayırt edilebilen yediyüzden fazla işaretten oluşur. Her bir işaret, özel bir nesneyi imgelediği gibi belli bir sesi de temsil eder. Soldan sağa, sağdan sola ya da aşağıdan yukarıya yazılabilir. Hayvanların ya da insanların yüzleri sola dönükse yazı soldan sağa, sağa dönükse sağdan sola doğru okunacak demektir.
Hiyeroglif yazısı son derece karmaşıktır. Yazıcı adı verilen kimseler, okumak ve yazmak için özel olarak eğitilmişlerdi. Bu becerileri onlara güç ve saygınlık kazandırıyordu. Tapınaklarda ya da devlet yönetiminde iyi işlere girebiliyorlar, vergi ödemi-yorlardı. Yazıcılar, mürekkep ve fırça kullanarak papirüs denen sazlardan yapılmış özel bir çeşit kâğıda yazarlardı. Ayrıca ostrakon olarak bilinen kireçtaşı tabletler üzerine de yazılırdı. Firavun adları kartuş adı verilen oval bir çerçevenin içine yazılır. Daha sonraları Kemetliler, hiyeroglif yazısının daha kolay bir uyarlaması olan iki türlü işlek yazı geliştirmişlerdir. Hiyeroglif yazısı ise, tapınaklardaki ve kamusal yapılardaki kayıtlarda kalmıştır.

3. KİTAP YAZISI (HİYERATİK)

Devlet işlerinde kullanılan işlek yazıya Hiyeratik adı verilir. Bu yazı daha çok papirüslerde rastlanan bir yazı biçimi olduğu için kitap yazısı olarak da bilinir. Oysa hiyeratik’in en eski örnekleri, papirüsten çok daha önceki evrelere ait çömlekler üzerinde bulundu. Hiyeratik yazı çok ender olarak anıt yazısı olarak kullanılmıştır. Eski Kemet kültürünün sonuna dek kullanılan hiyeratik gerçek bir el yazısı olduğundan, hiyerogliften çok daha hızlı bir değişim süreci geçirmiştir. İlk kez Georg Möller tarafından çözülmeye başlanan ve Gardiner tarafından düzenli olarak okunan hiyeratik sağdan sola doğru yazılır ve eğer renkli yazmak mümkün değilse, önemli kısımların altı çizilirdi.

4. DEMOTİK YAZI

Devlet işlerinde kullanılan hiyeratik yazı, Geç Krallık evresinde, özellikle de 26. Hanedan döneminde iyice işlekleşti ve yerini demotik yazıya bıraktı. Bulunan en eski demotik papirüsler M.Ö. 660’lı yıllara, Psammetik III dönemine aittir. Demotik yazı, hiyeroglif ve hiyeratikten farklı olarak bir halk yazısıdır.

5. YAZI MALZEMESİ

Kemet insanı eline geçen hemen her malzeme üstüne yazmıştır. Taş, ostrakon adı verilen kireçtaşı tabletler, kil, deri, ahşap, metal, kumaş, kemik… Ancak, bu malzemeler kötü korunduğu için günümüzde papirüs karşısında fazla önem taşımaz. En çabuk bozulan malzeme olmasına rağmen, kitap yazısında tercih edilen papirüs’ün çok önemli örnekleri Kemet ikliminin kuruluğu yüzünden günümüze kadar geldi. Günümüze kadar kalan papirüsler içinde eksiksiz ve tam olan papirüs rulosu çok azdır. Papirüsün değerli olması nedeniyle el yazmalarının silinip tekrar kullanıldığı sık görülürdü. Okul ödevlerinde sık sık uygulanan bu kullanım biçimi kimi zaman devlet evra-kında bile uygulanmıştır.
Kitap yazısı, ucu fırça gibi lifli olan ve küçük bir su kabında ıslatılan kamışla yazılıyordu. Siyah mürekkep kurumdan, kırmızı mürekkep topraktan üretiliyor, başka renk bitkisel boyalar da kullanılıyordu. Geç döneme ait papirüslerde altın varak bile kullanılmıştır.

6. EDEBİYAT

Kemet edebiyatının sınırları henüz tam olarak çizilemediği gibi, çözümlenmesi ve tarihlenmesi de başlangıç aşamasındadır. Ancak bilinen kimi gerçekler de vardır. Sözgelimi Kemet’de vezinli yazım çok yaygın olduğu için siyasal ve bilimsel yapıtlarla mektuplar bile edebiyat alanına dâhil edilebilir. Günümüze ulaşan metinler arasında, Kemetlilerın verdiği özel adlarıyla bile sivrilen iki önemli edebiyat türü vardır: “Öğretiler” ve “Yeraltı Kitapları”. Hangi sınıftan olursa olsun, eğitimli bir Kemetli baba oğluna üstlerine, eşitlerine, astlarına ya da tanrılara nasıl davranması gerektiği konusunda somut talimatlar verir. Zengin yaşam deneyimleri, bazılarının binlerce yıllık olduğunu görebildiğimiz özdeyişlere bağlanır. Nasihatler birbirine eklenir. Yaşanan deneyimlerden ya da öykülerden sonuçlar çıkarılır. Yeraltı Kitapları da öte dünya rehberleridir. Yeni Krallık döneminde çok yaygındılar. Bunlarda öte dünya’daki yerlerin görünümleri, oralarda bulunanların durumları şiirsel bir dille anlatılır. En eski resimli kitaplar olan bu metinlerde resim ve yazı dengeli bir niçimde kullanılmıştır. Bunların dışında çoğu tanrıların yaşamları ve deneyimlerinin anlatıldığı, Grek mysterlerini andıran masallar, aşk şarkıları, ilahiler, anıttaşlara kazınmış olduğu için günümüze kadar gelebilen, bir üstün astına yazdığı talimatlarla dolu mektuplar ve siyasal literatürle birlikte gelen yaşam öyküleri sayılabilir. Kemet’den bize kalan en eski eksiksiz metin bir memurun yaşam öyküsünün anlatıldığı metindir. Özellikle firavunların yaşamlarını anlatan yapıtlar, aslında bir çeşit “öğreti” olarak da değerlendirilebilir. Çünkü kralın eylemlerinin bir özetini çıkarmakla birlikte onun bilgeliğinden çıkarılması gereken dersleri de içerirler.

7. EĞİTİM

Günümüze ulaşan Kemet metinlerinin çok önemli bir kısmı öğrenci ödevlerinden oluştuğu için Kemet eğitim sisteminin yöntem ve hedefleri konusunda bir hayli bilgi sahibiyiz. Kemet’de okullar yalnızca varlıklı ailelerin erkek çocukları içindi ve amaç Maat’ın yüce ilkelerini gerçekleştiren sadık devlet memurunu yaratmaktı. Yazıcılar sınıfından olan Öğretmen (Kemet dilinde “baba”) öğrenci ile (Kemet dilinde “oğul”) birbirine tanrıça Maat’ın adalet kuralları ile bağlıydı. Kemet’teki okullar tapınaklara aitti. Erkek çocuklar yedi yaşına geldiklerinde okula başlarlardı. Okuma–yazmayı öğrenir ve zamanlarının çoğunu metinleri kopyalayarak geçirirlerdi. Papirüs çok pahalı bir bitki olduğundan çocuklar ostrakonlara yazıyorlardı. 9 ya da 10 yaşlarına gelen çocuk bir üst okula devam edebilirdi. Burada, mektup ve yasal belgelerin nasıl yazılacağını öğrenirdi. Aynı zamanda, aralarında tarih, edebiyat, coğrafya, din, diller, muhasebe, matematik ve tıp konularının da olduğu bir dizi alanda eğitim alabilirlerdi. Yoksul çocuklar okula gitmez, babalarından bir meslek öğrenirlerdi. Kızlara düşen de evde annelerine yardım etmekti.