BİRİNCİ BÖLÜM: ANA HATLARIYLA KEMET TARİHİ

.
1. KEMET’İN TARİH ÖNCESİ

Nübye’den Akdeniz’e Nil boyunca dar bir şerit biçiminde uzanan Kemet ülkesi, geleneksel olarak ikiye ayrılır. Coğrafi özellikler gözetilerek yapılan bu ayrıma göre, biri "Delta", diğeri "Vadi" olarak tanımlanan Aşağı Kemet (Kuzey) ve Yukarı Kemet (Güney) erken evrede birbirleri ile ilişkisiz ya da çok az ilişkili bataklık ve çöl halklarının yerleşim yeriydi.

1. a. AŞAĞI KEMET

Arkeolojik bulgular M.Ö. 43. ve 39. yüzyıllar arasında Fayum Gölünün kuzey kıyılarında çiftçi ve avcı ailelerin yaşamakta olduğunu gösterir. Gölü gören tepe yamaçlarında, sazdan yaptıkları evlerde barınan, bir lider çevresinde toplanmış bu insanlar Aşağı Nil vadisinin ilk yerleşik halkını oluşturur.
Nil Deltasının başlangıç bölgesindeki Merimda'da yapılan kazılarda, M.Ö. 43. ve 37. yüzyıllar arasına tarihlendirilen, çok geniş bir alanı kaplamış bir yerleşim ortaya çıkmıştır. Burada eski sırık çatılı evlerin süreç içinde kerpiç oval evlere dönüştüğü gözlemlenir.
Kahire–Helvan arasındaki Tura siti yakınında, El Umarî köyü çevresinde bulunan M.Ö. 37. ve 34. yüzyıllara ait bir yerleşimde sazdan ve ağaçlardan yapılmış oval barınak kalıntıları keşfedildi. Ayrıca elle şekillendirilmiş, kırmızı ve siyah renkle bezenmiş perdahlı çömleklerle kesici ve parçalayıcı el aletleri ve değirmen taşları bulundu.
M.Ö. 34. ve 30. yüzyıllara ait Ma’adi kültürü, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan ve yerleşik düzene en fazla uyum sağlamış kültürdür. Tuğla duvarlı mezar tipleri ve Kemet’de bilinen en eski bakır filizi Ma’adi topluluğunda bulunmuştur. Ma’adi yerleşimi krallık kültürünün öncüsü olabilecek özelliklere sahiptir.

1. b. YUKARI KEMET

Yukarı Kemet olarak adlandırdığımız Güney bölgesinde günümüzden yaklaşık altmış beş yüzyıl öncesine ait üç kültürel tarih süreci ve bölge belirlenmiştir. Bunların birincisi Badarian kültürü olarak adlandırılır. Hierakonpolis yakınlarındaki El Hammamiye vadisinde, El Badarî’de bulunan M.Ö. 45. ve 40. yüzyıllar arası evreye ait yerleşimlerde hayvan derisinden yapılmış çadırlarda oturan, post ve işlenmiş deri giysiler giyen, avcılıkla geçinen, yarı yerleşik insan toplulukları yasamaktaydı. Nil’in doğu yakasında El Matmar ve El Etmantiye arasındaki çöl kıyısında, bu döneme ait mezarlarda, dönem kültürünü tanım-lamamıza yardım eden silahlar, aletler, taş ve fildişi objeler, hanedanlar öncesi dönemde üretilenlerin öncü örnekleri olan kaliteli çanak çömlek buluntuları ortaya çıkarılmıştır.
M.Ö. 40. ve 35. yüzyıllar arasına tarihlendirilen ve Nagada I olarak adlandırılan süreçte, Abtu (daha çok Grekçe adı “Abydos” ile bilinir) ve Hierakonpolis arasında Nil’in batı kıyısı boyunca penceresiz oval kulübelerde yaşayan daha gelişmiş topluluk örnekleri ortaya çıkarılmıştır. Metalin az kullanıldığı Nagada kültür yapıtlarından başlıca elde edilenler; üzerlerinde tören, hayvan tasvirleri bulunan fildişi, çakmaktaşı ve bazalt taşından üretilmiş eşyalar ile elle şekillendirilmiş çanak çömlekti.
M.Ö. 35. ve 30. yüzyıllar arasında yaşanan Nagada II kültürünün en önemli özelliği, Yukarı Nil vadisinin giderek gelişmesi ile kuzey deltadan Nübye bölgesine yapılan göçler ve Abtu'nun güneyinde oluşan yoğun yerleşimlerdir. Yukarı ve aşağı Nil vadisi halklarının yakınlaşmaya başladığı bu dönemde ticaret ve el sanatları gelişti. Bakır, altın ve gümüş madenleri kullanılmaya başlandı. Düz damlı dört köşe kerpiç evlerin yanı sıra Hierakonpolis'de bir tapınak inşa edildi. Duvar kabartmaları, boyalı plasterler yapıldı. Gemi ve hayvan tasvirli çanak çömleklerin oldukça çok üretildiği Nagada II kültür evresinde, Nil kıyılarında üretim etkinliği yoğunlaştı. Erken dönemlerdeki bu gelişmeler daha sonraki yüksek uygarlığın habercisiydi.

2. KEMET’DE TARİH DÖNEMİ

Aşağı Kemet (Kuzey) ve Yukarı Kemet (Güney) arasında tarih öncesi çağların sonunda başlayan kaynaşma süreci her iki coğrafyada da merkezîleşme sonucunu doğurdu. Şu an ulaşılmış Arkeolojik buluntulara ve çözülebilmiş yazılı belgelere göre Yukarı Kemet’in dağınık topluluklarını merkezî bir yönetim altında birleştirme girişimi "Akrep Kral" ile başlar. Bu evrede yaşadıklarına dair birçok bilgi ve belgelere sahip olduğumuz “Narmer”, “Ka” ve “Zehen” adlı başkanların aslında –simgesi akrep olduğu için– Akrep Kral adıyla anılan liderin doğum ve krallık isimleri olduğu düşünülmektedir. M.Ö. 3000’den önce, Nil ile Kızıldeniz arasındaki dağlık doğu çölünde bulunan taş ocaklarına keşif seferleri düzenleyen ve Filistin ile ticari ilişkiler başlatan Narmer, Kuzeyin sınırlarını delta bataklıklarına doğru genişletmeyi başarabildi ve Kemet birliğini kurmakla ünlenen efsanelik kral Mene'nin öncülüğünü yaptı. Narmer'in Hierakonpolis’teki mezarında bulunan bir adak stelinde, kralın Kemet’in birleşmesi yönünde yaptığı girişimlere ait tasvirler ve başında her iki ülkenin simgeleri bulunan tacı taşıdığı görülmektedir. İlk birleşik taçta Aşağı Kemet’e ait taç Deşret ile Yukarı Kemet’e ait taç Hecet iç içe geçirilerek bütünleştirilmiş, böylelikle iki Kemet siyaseten birleştirilmiştir.

2. a. ESKİ KRALLIK

Kemet ve eski Grek kaynakları ülkeyi birleştiren ilk kral olarak Mene'yi (daha çok Grekçesi Menes ile bilinir) anarlar. Bu kralla birlikte, Kemet tarih sürecinin, yani hanedanlar döneminin başladığı kabul edilir. 3000 yıllık bu sürecin ve ardı ardına gelen otuz bir hanedanın kolay kavranabilmesi için, Kemet tarihi eski, orta, yeni olmak üzere üç ana evreye ayrılır. Bu evreler de kendi içlerinde ara bölümlere ayrılmışlardır. Delta bölgesinde bulunup İtalya’ya kaçırılmış ve bu yüzden Palermo Taşı olarak bilinen yazılı belgede, hanedanlar öncesi evrede Nil vadisinin farklı bölgelerinde hüküm süren yüz yirmi kadar kral ismi verilir. Beş hanedanın hüküm sürdüğü bu erken döneme ait siyasi belgeler yeterli olmadığı için bu dönemle ilgili bilgilerimizde çok büyük eksiklik ve belirsizlikler vardır. Eski Krallık dönemi ise kimi hanedan çekişmelerine karşın, kuzey ve güneyin birleştirilmesi, monarşim krallığın başlaması, ilk yasaların, yazının, takvimin, din, kültür, sanat biçimlerinin temelini oluşturan yüksek düzeydeki Kemet Uygarlığının doğuş çağıdır. Mene’nın kurduğu Birinci Hanedan ve ardından gelen İkinci Hanedan dönemlerinde, önceleri Abtu (daha çok Grekçesi Abydos’la bilinir) yakınlarındaki Tin kenti yönetim merkeziydi; ama daha sonra Aşağı Kemet’de bulunan Memfis kenti önem kazandı. Üçüncü Hanedanın İkinci firavunu Zoser, Sakkara'da, mastaba tipi mezar yapılarının üst üste konulmasından oluşmuş, basamaklı ilk taş piramidi ve çevresindeki anıt–yapılar topluluğunu inşa ettirdi. Bu kompleksin ünlü mimarı, Kemet tarihinin ünlü devlet adamı, aynı zamanda hekim, şair, din adamı ve baş vezir olan İmhotep’tir. İmhotep daha geç dönemlerde tanrılaştırılacak ve Kemet panteonundaki yerini alacaktır. Zoser’in ardılları hakkında bilebildiğimiz neredeyse tek şey, başladıkları piramitleri bitiremedikleridir.


Kızıl Piramit ve Eğik Piramit

.
Dördüncü Hanedanın kurucusu Senefru’dur. Senefru, kendisi için Dahşur'da biri Kızıl Piramit, diğeri Eğik Piramit olarak adlandırılan iki piramit ve büyük bir ölüler kompleksi yaptırmıştır. Bunlardan Kızıl Piramit daha sonra yetkin örnekleri Giza’da görülebilecek soyut ve eğimli piramit biçiminin ilk gerçek örneğidir. Dönem menkıbelerinde Senefru, alçakgönüllü ve sevecen kişiliğiyle betimlenir. Daha sonra gelen önemli firavunlar Giza Piramitlerini yaptıran Kufu, Kafre ve Menkaure'dir. Dünya tarihinin en görkemli binalarından biri olan ve yedi harikadan biri sayılan büyük piramidi yaptıran Kufu, Kemet tarihi boyunca güneş tanrısı Ra ile özdeşleştirilen ve yaşayan tanrı olarak algılanan ilk firavundur. Babası Senefru ile taban tabana zıt bir kişiliğe sahip bir despot olarak betimlenen Kufu döneminde Kemet’de devlet yönetim sistemi gerçek anlamıyla kuruldu.

Giza’da Kufu ve Kafre Piramitleri
.
Kufu’nun ikinci oğlu ve Cedefre’den sonraki ardılı Kafre kendi piramidinin yanı sıra, bunun önüne gizemci spekülasyonları ile ünlü Sfenks'i yaptıran firavundur.
Eski Krallık dönemi firavunları, Sina yarımadası ve Nübye'nin güney kesiminde güvenli tampon bölgeler ve kendi denetimlerinde ticaret yolları yaptırdılar. Kemet gemileri Kızıldeniz, Somali ve Doğu Akdeniz adalarına ticari seferlerde bulundu. Lübnan’dan Sedir çamı, Afrika’nın iç bölgelerinden fildişi ve değerli taşlar ile Sina’dan bakır cevheri getiriliyordu. Beşinci Hanedanın son Firavunu Unas'dan sonra firavunların denetiminin azalması nedeniyle kimi bölgelerde merkezden kopma eğilimleri baş gösterdi.

2. b. BİRİNCİ ARA DÖNEM VE ESKİ KRALLIĞIN ÇÖKÜŞÜ

Bu dönem dört hanedandan oluşmaktadır. Eski Krallık döneminde sağlanan birlik, ara dönemin başlangıcında ortaya çıkan siyasi ve yönetimsel dengesizliklerle birlikte dağılmaya başladı. Otoritesi zayıflayan merkezî yönetime karşı bağımsızlaşan yüksek bürokratlar, saray çevresi ve bölge beyleri kendilerine armağan ya da tımar olarak verilen geniş arazi ve görevleri, babadan oğla geçen büyük malikânelere ve makamlara dönüştürdüler. Bu da giderek merkezden kopmaya, ilkesiz ve başına buyruk girişimlere neden oldu. Adaletli kamu yönetimi, yerini baskıcı ve çıkarcı feodallere bıraktı. Bölge ikliminden kaynaklanan ve yedi yıllık evreler halinde gelen kuraklık dönemleriyle başa çıkabilecek sistemli bir üretim düzenlenemedi. Kıtlık, bunun sonucu ortaya çıkan açlık ve yoksulluk, anarşi doğurdu. Bunun yanı sıra feodallerin sürüp giden toprak kavgalarını da önleyemeyen merkezi yönetim parçalandı; Eski Krallık çöktü. Böylece Aşağı Kemet’de Dokuzuncu Hanedan, Yukarı Kemet’de Onuncu Hanedan firavunları, ülkenin tümüne ya da kendi bölgelerine egemen olmaya çalıştılar. Orta Krallık dönemine kadar süren bu olumsuzluklara, özellikle de Yukarı Kemet’in giderek kötüleşen durumuna rağmen, firavunlar geleneksel otoritelerini devam ettirebildiler. Büyük boyutlu olmasa da piramitlerin, mezar ve tapınakların yapımı sürdü. Ülke düşman güçlere karşı korundu. Ticaret ve dış ilişkiler devam ettirildi.

2. c. ORTA VE YENİ KRALLIK DÖNEMİ

Onuncu Hanedan’ın Tebli firavunu İnyotef I Kemet’de birliği yeniden sağladı. Ondan sonra Mentuhotep II, öncelikle dağınık orduları bir bakanlık ve tek askeri şeflik altında birleştirerek ülkenin özlemini duyduğu barış ve huzur ortamını sağladı. On birinci Hanedanın son firavunu Mentuhotep V'in ölümü ve çıkan iç karışıklıklar sırasında darbeyle yönetime el koyan vezir Amunemhet, Onikinci Hanedanı kurdu. 50 yaşında iktidarı eline geçiren Amunhotep I ülke güvenliğine ve kalkınmasına büyük önem verdi. Karada ve denizde askeri seferler düzenledi. Dış saldırılara karşı "Prens Duvarları" olarak ünlenen kale dizilerini inşa ettirdi. Devlet adamları ve krallar için hazırlattığı yönetim ilkeleri bu konuda dünyadaki ilk yazılı belgedir. O ve ondan sonra gelen firavunlar Giza'nın güneyinde Lişt adıyla bilinen siyasi ve askeri yeni bir merkez kurarak ülkeyi buradan yönettiler.
Orta Krallık dönemindeki en ilginç durum eski Kemet metinlerinde firavunların kendilerini “Aşağı ve Yukarı Kemet Kralı” olarak ilan etmeleri ve böylece iki ülke ayrımını sürekli vurgulamalarıdır. Bu vurgulama coğrafi olabileceği gibi, ara dönemlerde görülen bölünmelere karşı bir güç ve birlik gösterisi olarak da düşünülebilir.

2. d. HİKSOSLAR VE KARGAŞA

On ikinci Hanedanın karanlık bir biçimde ortadan kalkmasıyla, ülke ikinci kez bir ara dönem ve bölünme sürecine girdi. On üçüncü Hanedanın ilk Firavunu Ugaf ve ardılları Yukarı Kemet’de Teb Bölgesinde, On dördüncü Hanedanın güçsüz firavunları, Aşağı Kemet’de hüküm sürmekteyken kendilerini bekleyen acımasız Asya kökenli Hiksos istilasına karşı çaresiz kaldılar. Kemet belgelerinde "Hikau", "Husvet", "Amu", "Seteyu" gibi adlarla anılan Hiksoslar atlı savaş arabaları ve ağır düz bronz kılıçları ile Aşağı Kemet’i ele geçirdiler ve deltanın doğusunda inşa ettikleri Avaris kentinde On beşinci Hanedanı kurdular. Hiksoslar yüz elli yıl Kemet’de egemen oldular ve zamanla Kemet kültüründen etkilendiler. Bu evrede ilk kez işgale maruz kalan Kemet halkı arasında giderek ulusal duygular ve bağımsızlık eğilimleri ortaya çıktı. Hiksoslardan kurtulmak için Teb'li firavun Ta’o II Sekenenre’nin Hiksoslu kral Apepi'ye karşı başlattığı savaşı, oğlu Kamose devam ettirdi. Onun ölümünden sonra kardeşi Ahmose I, Hiksosları ülkesinden çıkartarak Filistin'e oradan da Suriye'ye kadar sürdü. Bu zafer, güçlü kadın firavun Hatşepsut, savaşçı ruhlu Tutmose III, Tek tanrı kültünü yaymaya çalışan Akh’naton ile eşi Nefertiti, genç Tutankamun ve altmışaltı yıl hüküm sürerek kendini tanrılaştıran eşsiz Ramses II gibi hükümdarların ortaya çıkacağı Kemet tarihinin en parlak ve ilginç dönemini, Yeni Krallığı müjdeler gibiydi…

2. e. YENİ KRALLIK

Ahmose, ülkeyi Hiksos işgalinden kurtaran ve Onüçüncü Hanedanı kurarak yeni bir dönem başlatan firavun oldu. Aşağı Nübye’yi işgal ederek Kuş Prensliğinin Hiksoslar döneminde bağımsızlaşan yapısına son verdi. Yaklaşık beş yüz yıl boyunca üç hanedanın hüküm sürdüğü Yeni Krallık dönemi "Yeniden Kuruluş" "Amarna" ve "Ramsesler" olmak üzere üç süreçten oluşur.
Yeni Krallık dönemindeki monarşi ülkede birliği sağlamış, Akdeniz'de, Ön Asya'da, Afrika'da güvenlik ve egemenlik alanları genişletilmiş, yeni ekonomik kaynaklara sahip olunmuş, Kemet, tarihindeki en varlıklı, en üretken ve en güçlü konumuna ulaşmıştır. Ahmose’in iyileştirme ve yeniden yapılandırma süreci ardından gelen Amunhotep I ve özellikle Tutmose I, Hiksos işgalinden alınan derslerle Ön Asya'da Filistin’i, Afrika'da Nübye’den sonra Sudan'ı birer eyalet olarak Kemet’in egemenlik alanı içine aldılar. Tutmose I öldüğünde, iki ayrı eşinden biri kız diğeri erkek çocuğu birbirleri ile evlendiler. Tutmose II tahta çıktı ama kısa bir süre sonra öldü ve hem karısı hem kardeşi olan Hatşepsut kral naibi sıfatıyla onun yerini aldı. Bir süre fırsat kolladıktan sonra yasal kral olarak tahta çıkmayı başaran “kadın firavun” Hatşepsut, yirmi yıllık iktidarında Kemet’i savaştan uzak tuttu ve devlet yapısını biraz bencil bir biçimde de olsa yeniden örgütledi. Hatşepsut 60 yaşında öldüğünde üvey oğlu Tutmose II uzun süredir sabırsızlıkla beklediği yönetimi eline aldı. Hem fetihlerde, hem devlet işlerinde, hem de imar alanında Kemet tarihinin en etkili firavunlarından oldu. Üvey annesinin barışçı saltanatı döneminde neredeyse bağımsızlaşmış olan Filistin ve Suriyeli prenslikler üzerine, özellikle de Kadeş'e ardı ardına seferler düzenledi. Bölgeyi tamamen eline geçirdi. Yerel prensleri kışkırtan Mitanni Krallığını sindirdi. Nil vadisi boyunca birçok kalıcı yapıt bıraktı. Bunlardan en önemlisi de dünya tarihinin en büyük tapınak kompleksi sayılan Karnak tapınağıdır.
Tutmose II’nin küçük yaştan beri yanında tutup eğittiği oğlu Amunhotep II, babasının oluşturduğu imparatorluk politikasını başarıyla ama daha vahşice sürdürdü. Tam bir savaşçıydı. Alt ettiği düşman soylularının cesetlerini imparatorluk gemisinin pruvasından sallandırdı. Mezopotamya’da yayılan Mitannileri gerek savaş, gerek antlaşmalar yoluyla etkisiz kıldı. İmar işlerinde babasıyla yarışamasa bile yaptırdığı tapınak ve binalar birer başyapıttır.
On sekizinci Hanedanın tüm firavunlarının yatırımlarını Teb kentine yapmaları tanrı Amun tapınmasını güçlendirdi. Bu olağanüstü büyüme ve güçlenme, diğer tanrı inançları ile bunlara bağlı rahip ve halk topluluklarını Amun inancı egemenliğine girmeye yönlendiriyor, bazen de zorluyordu.
Bu hanedanın dokuzuncu firavunu Amunhotep IV, gittikçe yayılan Amun kültüne ve Teb kenti etkisine diğer firavunlardan farklı bir yaklaşım gösterdi. Çok tanrılı dinlere karşı tek bir tanrıya, güneş kursu ile simgelenen Aton’a taptı. Teb'i terk etti. İmparatorluk merkezini çölde kurduğu ve adına "Aton’un ufku" anlamına gelen "Aketaton" dediği kente nakletti. Kendisi de "Aton'un hizmetinde" anlamına gelen Akh’naton adını aldı. Mitanni kralının kızı ile evlendi. Güzelliği ve zarafetinden dolayı karısına da Nefertiti adı verildi. Akh’naton’un yeni dini şu “tanıdık” cümleyle ifadesini bulur: “Aton’dan başka tanrı yoktur, Akh’naton onun peygamberidir.”
Ama tek tanrılı din anlayışı Kemet tarihinde pek uzun sürmedi. Firavunun ölmesi üzerine Amun rahipleri halkı çok tanrılı dine geri döndürdüler. Kemet’de Aton ve Akh’naton adları silindi. Akh’naton'un ardından Smenkkare ve Tutankamun başa geçtiler. Tutankamun'un çok genç yaşta ölmesi üzerine başkomutanı Horemheb yönetimi ele aldı. Önce firavun Aya ile birlikte, onun ölümü üzerine de firavun olarak tek başına ülkeye egemen oldu. Kendisinin de varis bırakmadan ölmesi sonucunda ordularının ünlü komutanı Ramses Ondokuzuncu Hanedanın ilk firavunu oldu. Ardından gelen oğlu Seti I egemenlik yılları boyunca Asya’dan gelen saldırılara karşı koydu.



Ramses II’nin yaptırdığı Ebu Sümbül (Abu Simbel) Tapınakları

Seti I’in oğlu olan ve adı "Ra'nın Donattığı" anlamına gelen Kemet’in en büyük ve en ünlü firavunu Ramses II'nin “Usermaatre Setepenre” adıyla başa geçmesi ile Kemet altmışaltı yıl sürecek olan parlak bir döneme girdi. Bu dönemde Hattilerle savaşan Kemet, Kadeş önlerinde Hattilerle tarihin ilk yazılı antlaşması olan Kadeş Antlaşmasını imzaladı. Asya sorununu çözen ve ülkesinde güçlü bir yönetim kuran Ramses II, imara da çok önem verdi. Kendisi ve eşi Nefertari için Ebu Simbel’de iki devasa tapınak yaptırdı. Pelusiak’da Pi–Ramses adını verdiği yönetim şehrini kurdurdu. Teb'de Karnak ve Luksor Tapınaklarını genişletti; bilimsel bir adlandırmayla Ramesseum olarak bilinen, içinde astronomi odası da bulunan anıtsal kompleksi inşa ettirdi.
Ramses'den sonra zayıflayan Kemet Asya'dan gelen istilacılarla uzun süre savaştı. Yüzyirmidört yılda onbir Ramses daha firavun olarak Kemet’i yönetti. Yeni Krallık döneminin sonlarına doğru Ramses III’ün sistemi ayakta tutan gayretlerine karşın ondan sonraki Yirminci Hanedan yıkım ve felaketin habercisi olmuştur. Kemet’in iki bin yılda oluşturduğu köklü yapısı ve geleneklerine bağlılığı nedeniyle, bu ışığın sönmesi için yine de bin yıl kadar uzun bir zaman gerekecektir.

2. f. KEMET’İN SON BAĞIMSIZ YÜZYILLARI: GEÇ KRALLIK

Kemet’in eski merkezi gücünü yitirmesiyle içeriden ve dışarıdan kısa aralıklarla ortaya çıkan yerli ve yabancı güçler Kemet yönetimine el koyabilmekteydi. Kemet halkı ve ekonomisi büyük sıkıntıya düşmüştü. Nübye kökenli Yirmi beşinci Hanedanın güçlü firavunu Şebaka, Kemet geleneklerine bağlı kalarak yönetimi yeniden düzenledi. Kent ve tapınaklarda onarımlar ve yeni eklentiler yaptırdı. Barış ve huzur geri geliyor gibiydi.
Kemetli soyundan gelmemesine karşın Kemetli olmayı çok içselleştirmiş olan barışsever Şebaka’nın ardından oğlu Şebitku ve torunu Taharka Kemet’i her açıdan geliştirme çabalarını sürdürdülerse de, bu kez Asur tehlikesi kapılarını çaldı.

2. g. KEMET’DE ASUR EGEMENLİĞİ

Ön Asya’da giderek güçlenen Asur devleti, Suriye ve Filistin'i elde etmek için, uzun yıllardan bu yana Kemet’in zayıflamasını beklemekteydi. Bu krallığın gücünden çekinen Taharka, Asur'u yıpratmak amacıyla öteden beri Asya'da ayaklanmaları kışkırtıyordu. Asur’un buna yanıtı hızlı ve sert oldu. Kral Asarhaddon 671 yılında Sina çölünü ve deltayı geçerek Memfis kentine girdi. Yukarı Kemet’e gitmesine gerek kalmadan Tebliler de ona bağlılıklarını duyurdular. Asur’un elinden güçlükle kurtulan Taharka gizlendi, bekleyişe geçti ve Asarhaddon'un ülkesine dönmesinden sonra yönetimi tekrar ele aldı. Ancak üç yıl sonra yeni Asur kralı Asurbanipal Kemet’e tekrar yürümüş bu defa güneye kaçan Taharka’yı izlemek üzere Teb'e kadar inmiş, Amun inancının merkezini yağmalamıştır.
Asurbanipal'in de diğer Asur kralları gibi Kemet’de kalmaya niyeti yoktu. Kral ele geçirdiği zengin ülkeyi kendisine bağlı yöneticilere haraç karşılığı devrederek ülkesine geri döndü. Bunlardan biri olan Psammetik bir süre sonra Asur egemenliğine baş kaldırdı ve yirmi altıncı Hanedanı kurdu. Ardından Asur boyunduruğunu kırmak amacıyla, Batı Anadolu’nun güçlü devleti Lidya'dan destek istedi. Lidyalılar ve Kemetliler Asurluları sürerek Kemet’ten çıkardılar. Ama yaklaşan bir tehlike daha vardı: Persler…

2. h. KEMET’DE PERS EGEMENLİĞİ

Asur kökenli bir soy olan Yirmi altıncı Hanedanın beşinci firavunu Amasis’in döneminde, ülkede refah düzeyi çok yükselmişti. Nil vadisi çiftçileri, kentliler, tüccarlar ve devlet hazinesi zenginliğe kavuşmuştu. Doğuda beliren Pers tehlikesine karşı ülke sınırlarında gerekli önlemlerin alınmasına karşın Amasis'in ölümüyle yerine geçen Psammetik III, Amasis kadar başarılı olamadı ve Pers istilasına göz yumdu. Asur kökenli Hanedan yerini Pers kökenli bir Hanedana bıraktı. Bundan sonra gelen firavunlar –Nübye kökenli Otuzuncu Hanedan dışında– hep Pers kökenli olmuştur.

2. i. MAKEDONLAR VE YIKILIŞ

Pers döneminden sonra Kemet’e gelen Büyük İskender bir fatih, bir kurtarıcı gibi karşılandı. Genç Kral, çöl ortasındaki Siva vadisinde bulunan Amun rahipleri ve kâhinlerini ziyaret ederek tapınakta kutsal Apis boğası için kurban kestirdi. Amun inancına olan bu saygısı rahipleri çok etkiledi ve onu "Amun'un Oğlu" olarak bir tanrı gibi kutsadılar.
İskender’in beklenmedik ölümünden sonra Kemet toprakları onun generallerinden Ptolemaioslara kaldı. Kemet ve Makedon geleneklerinin bir sentezi olan yeni bir kültür anlayışı sayesinde Akdeniz ticaret çevresi ile yakın bir ilişkiye girildi. Bu amaçla başkent Memfis’den İskenderiye’ye taşındı. Ptolemaioslar Hanedanının egemenliği sömürgeciliğe dayanmaktaydı. Geleneksel Kemet Merkeziyetçiliği ile ülkeyi yöneten ve denetleyen Ptolemaiosların Kemet’e getirdiği en büyük yenilik İskenderiye’yi bir ticaret limanı olarak geliştirmeleriydi. Bu Hanedanın firavunları güneyde Yukarı Kemet boyunca uzanan vadi çevresinde geleneksel Kemet mimari tarzında çok güzel tapınaklar da inşa ettirdiler. Bunlardan bazıları bugün de ayaktadır. Son kraliçe Kleopatra VII ile Kemet’de hanedanlar dönemi son bulmuştur.